Mesnevi
Mesnevi, özellikle Arap, Fars ve Osmanlı edebiyatında kendi
aralarında uyaklı beyitlerden oluşan
ve aruz ölçüsüyle yazılan divan edebiyatı şiir biçimidir.
Bir çok faklı divan edebiyatı şairini mesnevi türünde örnekleri olduğunu söylemek yanlış olmaz. Ancak en çok tanınan mesnevi örneği Mevlana Celaleddin Rumi'nin mesnevisidir. yaklaşık 6000 beyitten oluşan Mevlana'nın mesnevisi sadece ilk 18 beyitini kendi yazmış geri kalan beyitleri Çelebi Hüsamettin'e bizzat yazdırmıştır.
Mesnevi
nazım biçiminde her beyitin iki dizesi birbiri ile uyaklıdır. Mevlana altı ciltlik Mesnevî'sinde tasavvufi fikir ve düşüncelerini, birbirine eklenmiş hikayeler
halinde anlatmaktadır.
Mesnevi de bulunan hikayeler bir şekilde aşikar olunabilecek kadar popüler hikayelerdir. Yüzyıllar boyunca bu hikayelerin halk arasında anlatılmasıyla birlikte bir çok hikaye popüler olmuş ve rağbet görmüştür. Ancak mesnevinin tasavvuf düşüncesiyle değerlendirilmesi ve hikayelerin başka düşünce biçimleriyle anlaşılmaması mesajını doğru alınması adına çok önem arz etmektedir.
Sizlere bir kaç mesnevi hikayesiyle örnekler sunmaya çalışalım...
Kör Dilenci
Kör
bir dilenci vardı. Şöyle derdi:
-
Ey ahali, bana acıyın, bende iki körlük var. O halde bana iki kat yardım edin.
Halktan
birisi:
-
Bir körlüğünü görüyoruz. Öbürü nedir, göster, dedi.
-
Sesim çirkin, avazım kötü. Körlük ve ses çirkinliği iki kat körlüktür. Sesim
yüzünden halkın bana acıması azalıyor. Kötü sesim nereye varırsa bana karşı
öfke ve kin meydana getiriyor. Bu iki körlüğe siz de iki kat acıyın. Böyle
hiçbir yere sığmayan kişiyi siz de gönlünüze sığdırın, hoş
görün.
Bu
sızlanma yüzünden halkın hepsi ona acımaya başladı. Sırrını söyleyince gönlünün
güzel sesi, sesinin çirkinliğini örttü.
Böyle
birisinin gönül sesi de çirkin olursa, bu üç kat körlüktür.
(Bu hikaye de anlatılmak istenen aslında tasavvuftaki körlük ve ses çirkinliğidir. Gönül güzelliği ise insanın her zaman içinde var olan iman nuruna yani tevhid yolunda yürümek istemek içinde bulunan vicdana işaret etmektedir.
Körlük vahdet halinde olan alemi görmemek ve sadece nefsinin ivedi yararları için çalışmak şeklinde düşünülmelidir.
Ses çirkinliği ise insanın içindeki art niyet ve nefsani arzuları gerçekleştirmek için olduğu hali temsil eder.
Mesneviyi tasavvuf düşünce biçimini iyi anlamamış biri okuduğunda hikayelerin çoğunun ne anlattığı hakkın gerçekçi bir fikir sahip olabilmesi neredeyse mümkün değildir. )
Ayının
Dostluğu
Bir ejderha, bir ayıyı yakalamış parçalamaya
çalışıyordu. Yiğit bir adam, yolda giderken ayının bağırmalarını duydu. Hemen
koştu, her ne kadar ejderha daha güçlü idiyse de, o adamın hem gücü hem de
hilesi vardı.
Ayı, ejderhadan kurtulunca Ashab-Kehfin
köpeği gibi o adamın peşine takıldı. Adam hasta olup yere baş koyunca da ayı
onu bırakmadı, başında beklemeye başladı. Oradan geçen birisi:
- Ey kardeş, dedi, bu ayıyla ne işin var?
Adam, ejderha olayını anlattı. Bunun üzerine o
şahıs:
- Ayıya güvenme, dedi, ahmağın dostluğu düşmanlıktan
beterdir.
- Sen bunu hasedinden söylüyorsun.
Ayıya bakma, bana olan sevgisine bak.
- Ahmakların sevgisi aldatıcı bir
sevgidir. Benim bu hasedim onun sevgisinden iyidir. Gel benimle bir ol da o
ayıyı uzaklaştır gitsin!
- Git başımdan hasetçi herif, kendi işine
bak!
- Ben bir ayıdan daha aşağı değilim ya.
Başına bir şey gelecek diye yüreğim titriyor. Sakın böyle bir ayı ile ormana
gitme!
Bu sözler adamın kulağına girmedi:
- Git başımdan, dedi.
- Ben senin düşmanın değilim. Peşimden
gelirsen kendine iyilik etmiş olursun.
- Uykum geldi, beni bırak, işine git!
- Benim gibi bir dosta uy da, himayemde uyu.
Adam:
- Bu galiba bir katil, diye düşündü, uyuyunca
beni öldürecek. Ya da benden bir şey umuyor, bir dilenci.
Adamın
yola gelmediğini gören nasihatçi kızarak ve içinden "La havle..."
diyerek oradan ayrıldı.
- Ben ona ciddiyetle nasihat ettim, o ise
benden daha kötü şüphelendi, diye düşündü.
Adam da uyuyakaldı. Yüzüne sinek konuyor, ayı
da onu kovalıyordu. Sinek kovulunca kalkıyor, fakat inadına tekrar aynı yere
konuyordu. Bu böyle sürüp gitti. Ayı, sineğe kızdı, gitti kenardan koca bir
taş getirdi. Sineğin yine adamın yüzüne konmuş olduğunu görünce, o koca taşı
sineğe fırlattı. Taş, uyuyan adamın yüzünü paramparça etti.
Ahmağın sevgisi, ayının sevgisidir. Kini
sevgisi, sevgisi kinidir. Ahdi gevşek, sözü büyük, vefası zayıftır.
Filozofun
Körlüğü
Kur'an okuyan biri,
Mülk Suresi'nin son ayetini okuyordu. Yani, "Suyu kaynağından keser, yerin
derinliklerinde gizler, kupkuru bir hale getirirse, Allahu Teala'dan başka kim
tekrar getirebilir?!" ayetini. Aşağılık ve hor bir felsefeci, okulun
yanından geçerken bu ayeti duydu, hoşuna gitmedi. Dedi ki:
- Suyu külünkle biz
çıkarırız. Bel ve kazma ile yerin ta dibinden kaynatırız.
Gece rüyasında bir
adam gördü, aslan gibi güçlü ve kuvvetliydi. Felsefeciye bir tokat vurdu, iki
gözünü birden kör etti.
- Ey
kötü adam, dedi, eğer yapabiliyorsan, bu iki göz kaynağını da kazma ve külünkle
nurlandır bakalım!
Felsefeci uyandı,
baktı ki iki gözü de kör olmuş, görmüyor.
Ağlayıp inlese,
tövbe ve istiğfar etseydi, Allah'ın lütfuyla gözleri tekrar görürdü. Fakat
tövbe yolu
bağlanmıştı.
Kendine gel de,
"Nasıl olsa tövbe ederim" diye günah işleme! Tövbeye de bir parlaklık
gerek.
Mesnevi verilen örneklerde olduğu gibi hikayelerin şiir biçiminde sunulduğu bir eserdir. Hz. Mevlana ya sorulduğunda mesnevinin ASLINDA BİR KURAN TEFSİRİ olduğunu dile getirdiği yönünde kuvvetli rivayetler bulunmaktadır.
Mesnevinin ilk 18 beyitini bizzat Hz. Mevlana'nın yazdığından bahsetmiştik. Bu dizeler şöyle
Duy şikayet etmede her an bu ney,
Anlatır hep ayrılıklardan bu ney.
Der ki feryadım kamışlıktan gelir,
Duysa her kim, gözlerinden kan gelir.
Ayrılıktan parçalanmış bir yürek
İsterim ben, derdimi dökmem gerek.
Kim ki aslından ayırmış canını,
Öyle bekler, öyle vuslat anını.
Ağladım her yerde hep ah eyledim,
Gördüğüm her kul için dostum dedim.
Herkesin zannında dost oldum ama,
Kimse talip olmadı esrarıma.
Hiç değil feryadıma sırrım uzak,
Nerde bir göz, nerde bir candan kulak?
Aynadır ten can için, can ten için,
Lakin olmaz can gözü her kimsenin.
Ney sesi tekmil hava oldu ateş,
Hem yok olsun, kimde yoksa bu ateş!
Aşk ateş olmuş dökülmüştür ney'e,
Cezbesi aşkın karışmıştır mey'e.
Yardan ayrı dostu ney dost kıldı hem,
Perdesinden perdemiz yırtıldı hem.
Kanlı yoldan ney sunar hep arz-ı hal,
Hem verir Mecnunun aşkından misal.
Ney zehir, hem panzehir, ah nerde var,
Böyle bir dost, böyle bir özlemli yar?
Sırrı bu aklın bilinmez akl-ile,
Tek kulaktır müşteri, ancak dile.
Gam dolu günler zaman hep aynı hal,
Gün tamam oldu, yalan, yanlış, hayal.
Gün geçer yok korkumuz, her şey masal,
Ey temizlik örneği sen gitme, kal!
Kandı her şey, tek balık kanmaz sudan,
Gün uzar, rızkın eğer bulmazsa can.
Olgunun halinden ah, anlar mı ham?
Söz uzar, kesmek gerektir vesselam.
Mevlana Celaleddin Rumi (1207 Belh/ 1273 Konya)
ilk 18 beyitin seslendilmiş halini sizlere sunuyoruz.
Heskese Sevgi dolu Günler...
Anlatır hep ayrılıklardan bu ney.
Der ki feryadım kamışlıktan gelir,
Duysa her kim, gözlerinden kan gelir.
Ayrılıktan parçalanmış bir yürek
İsterim ben, derdimi dökmem gerek.
Kim ki aslından ayırmış canını,
Öyle bekler, öyle vuslat anını.
Ağladım her yerde hep ah eyledim,
Gördüğüm her kul için dostum dedim.
Herkesin zannında dost oldum ama,
Kimse talip olmadı esrarıma.
Hiç değil feryadıma sırrım uzak,
Nerde bir göz, nerde bir candan kulak?
Aynadır ten can için, can ten için,
Lakin olmaz can gözü her kimsenin.
Ney sesi tekmil hava oldu ateş,
Hem yok olsun, kimde yoksa bu ateş!
Aşk ateş olmuş dökülmüştür ney'e,
Cezbesi aşkın karışmıştır mey'e.
Yardan ayrı dostu ney dost kıldı hem,
Perdesinden perdemiz yırtıldı hem.
Kanlı yoldan ney sunar hep arz-ı hal,
Hem verir Mecnunun aşkından misal.
Ney zehir, hem panzehir, ah nerde var,
Böyle bir dost, böyle bir özlemli yar?
Sırrı bu aklın bilinmez akl-ile,
Tek kulaktır müşteri, ancak dile.
Gam dolu günler zaman hep aynı hal,
Gün tamam oldu, yalan, yanlış, hayal.
Gün geçer yok korkumuz, her şey masal,
Ey temizlik örneği sen gitme, kal!
Kandı her şey, tek balık kanmaz sudan,
Gün uzar, rızkın eğer bulmazsa can.
Olgunun halinden ah, anlar mı ham?
Söz uzar, kesmek gerektir vesselam.
Mevlana Celaleddin Rumi (1207 Belh/ 1273 Konya)
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder